13 Ekim 2021 Çarşamba

İslamcı Faiz Ekonomisi


 
 
İslamcı Faiz Ekonomisi
 

Aziz Dolu Atabey
 
 

Üretmeden tüketmek doğanın kuralına aykırıdır. Üretmeden tüketim ekonomisi de hakeza. Bu durum borçlanmayı getirir. Borçlanma da bağımlılığı..
 
 
 Tıpkı ayının burnundaki halka, halkanın ucundaki zincir, zincirin ucunu tutan yaban el gibi.. İpin ucu, puştun eline geçmeye görsün.
 

Osmanlı’nın çöküşü devşirme paşalar, softa din adamlarıyla başlar; Osmanlıcılarla özellikle de İslamcılarla son bulur. Birçoğu etnik özürlü kişilerin (zevat) sefa sürdüğü çöküş döneminden geriye borç parayla yaptırılmış -Barok ve Rokoko tarzı- birkaç saray ve yine Boğaz’daki birbirinden süslü yalılar kalır. 
 
 
İngiltere’nin komaya soktuğu, Rusya’nın “Hasta Adam” dediği, Türk olmayan tebanın bakımını üstlenmediği gibi gereken özeni de göstermediği Osmanlı aslında ötenazi hakkını kullanmıştır. 
 
 
Ötenazi kararını verme, cenazeyi kaldırma, Türkiye Cumhuriyetini kurma görevinin ağırlığı da -Gâzi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere- Türkçülerin omuzlarına yüklenir. Yedi düvele göğüslerini siper etmeleri de cabası..
 
 
 Kurtuluş Savaşı başarısız olsaydı ilk kim ya da kimler asılırdı bir düşünün bakalım. Ve elinde yağlı urganla “Kıptî” rolünü kim/kimler oynardı? Durum böyleyken, Türk öykücülüğünün pîri (duayen) Ömer Seyfettin yatacak bir mezarı bile zor bulur bu topraklarda. 
 
 
Yine gün geçmiyor ki Atatürk’ün manevî varlığına saldıran bir zırtapoz çıkmasın.. Yazık!
 

İslamcıların, Cumhuriyet döneminde tekrar palazlanması ABD’nin “Yeşil Kuşak” doktrini ile olur. Öncesinde ise İngiltere, İsrail, İran gibi ülkelerin ülkemizde kurduğu/kurdurduğu cemaat-tarikat türü merdivenaltı oluşumlar Yeşil Kuşak tohumunun yeşermesi, boy atması için uygun iklim koşullarını zaten hazırlamıştır. 
 
 
Atatürk tarafından -adı büyük, varlığı güdük- şeyhülislamlık makamı kaldırılarak yerine kurulan üstelik de tam anlamıyla kurumsallaşmış olan Diyanet’in içinin boşaltılması; imamlar camilere kapatılırken, cemaat-tarikat üyelerinin çarşıya-pazara, okula-kışlaya salınması ise ne büyük bir aymazlık.. 
 
 
Gelinen noktada mankurtlaştırılmış on binlerin, yüz binlerin oyları, paraları daha da kötüsü (vahim) yönetim erki (irade), sezgisi (feraset), anlayışı (idrak), vicdanı ve hatta ruhu -sözde- din adamı, hoca kisvesi altındaki birkaç cemaat-tarikat zübüğü eliyle iç ve dış bağlantılı kimi odaklara peşkeş çekilmektedir. Neyin karşılığında?!.
 

Atatürk döneminde mucizeler ortaya koyan Türkiye ekonomisinde 1940’lı-50’li yıllarda işler yolunda gitmemeye başlar. 60’lı-70’li yılllarda taşlar yerinden oynar. 80’lerden itibaren -muhabbet tellallığı Malatyalı Kezban’a toslayan- eski İslamcı Turgut Özal ve onunla aynı kulvarda yol tepen -sözde- liberaller Türkiye’yi borç batağına sürükler. 
 
 
Ülke, faiz sarmalında debelenip durur yıllar yılı.. Böylelikle -emperyalist- ABD’nin elinde birer elma şekeri olan ve içlerinde elma yerine ayva bulunan Dünya Bankası, IMF gibi modern zamanların tefeci kurumları eliyle Türk dış politikası baskı altına alınır. Hatta iç politikası bile… 
 
 
Peki, buna benzer bir durum başka nerede görülür? Osmanlı’da!.. Tarih, 1800’lü yılların tekrarıdır (tekerrür) bir yerde. Ağalar, “Osmanlı torunuyuz.” derken doğru söylüyor anlayacağınız.
 

Zayıflıklarına, aksaklıklarına rağmen yine de en iyi yönetim şekli cumhuriyet ve/veya demokrasidir. 
 
 
Bu yönetim biçiminin zayıflıkları nelerdir? Okuyup araştırmayan, sorgulamayan bilgisiz (cahil) halk kitleleri… 
 
 
Aksaklıklara gelince; birkaç genel başkan, genel başkanların seçtiği birkaç yüz milletvekili ve yine konu mankeni olmaktan öteye geç(e)meyen birkaç bin delege ile oynanan orta oyununun cumhuriyet ve/veya demokrasi sanılması, cumhuriyet ve/veya demokrasi olarak sunulması…
 
 
 Kısacası (vel’hasıl) iş halkta; halkın sezgisinde (feraset), vicdanında bitiyor. George Orwell’in (Corç Orvil) de dediği gibi; “Rüşvetçi politikacıları, düzenbazları, hırsızları ve hainleri seçen halk, kurban değil suç ortağıdır.” öyle ya. Konuyla ilgili olması açısından, -kesin olmamakla birlikte- 
 
 
Tanrı’nın elçisi (resul-i el-ilah/resulâllah) Hz. Muhammed’e ait olduğu söylenen anlam yüklü bir sözle noktayı koyalım: 
 
 
“Siz nasıl (kimseler) olursanız öyle yönetilirsiniz.”
 

Aziz Dolu Atabey
Sarıabalı-29.09.2021

Hiç yorum yok: