6 Ocak 2018 Cumartesi

Her Yerde Mikrop


 

Her Yerde Mikrop

 

Yusuf Dülger


İnsanlar düşünceleriyle sağlıklı doğarlar. Yeni konuşmaya ve yürümeye başlayan çocukları düşünün; güler yüzlüdürler, doğru sözlüdürler, tatlı ve sevimlidirler, içtendirler, zararsızdırlar. Fıtratın/yaratılışın tüm güzellikleri o çocuklarda görülür.

Gençlik ve olgunluk dönemlerinde o çocukların bozulmaya başladıklarını, düşünce ve davranışlarını bencillik, kıskançlık, doymazlık, bozgunculuk gibi hastalıkların sardığını görürüz. Sonra, tüm hastalıklarla dolu bir ülke ve dünyanın içinde buluruz kendimizi.

İnsanlığın çektiği acılara bakınız, din ve ideoloji çatışmaları, sömürgecilik gibi huysuzluklar almış başını gidiyor. Şimdi dünyayı bırakalım, Türkiye’deki insanî hastalıklardan söz edelim. Paul Tillic’in Türkiye için de geçerli olan şu tespiti üzerinde düşünelim:

“Tüm kişiler, tüm kurumlar enfeksiyona maruz kalmış; tedâvi edenler de hasta, tedâvi edilenler de. Tedâvi edenleri kim tedâvi edecek?”
 

Türkiye’de herkesi “hasta/mikroplu” görmek büyük bir iddia olabilir. Hastalıksız kişi ve kuruluşlar da vardır. Onları genellemenin dışında tutalım, mikrobu yaygın olanlara bakalım.

Başta ekonomi, din, ahlâk, siyâset gibi alanlarda hastayız. Bir tarafta lüks araçlarla gezen, villa ve saraylarda yaşayan, durmadan çalan, çaldıkça acıkan bir “sivil ve siyâsî” azınlık, öbür tarafta karnı aç, sırtı çıplak işsizler, asgari ücretliler... Böyle bir Türkiye “sosyal devlet” değildir, böyle bir
Türkiye’nin zenginleri İslâm Müslümanı değildir.

Yaygın mikrop türlerinden birisi de özü bozulmuş dindarlıktır. Türkiye Müslümanlarının bir bölümü tek Allah’a tapar gibi şeyhlerine tapınıyorlar, Azrail’in karşısında titrer gibi büyüklerinin karşısında titriyorlar. 


Türkiye’de bazı insanlar “Tanrı” ve “put” muamelesi görüyor. 

Tarîkat-cemâat kesimlerinin yaygınlaştırdığı bir başka hastalık bölücülüktür. Bunlar Müslümanların birliğini bozuyor. Dinî alandaki mikropları temizlemekle görevli olan Diyânet, politik ve gerici düşüncelerin mikrobunu kapmış, aldığı ödenek ve bağışlarla milletin kanını emiyor.

Türkiye’de korkaklık, yılgınlık, hırsızlık, yalancılık, sahtekârlık, oğlancılık, havailik, bencillik, rüşvet, kara para aklama... almış başını gidiyor. 


Olayın acı ve tehlikeli yönü, bu mikropları temizlemekle görevli kişi ve kuruluşların sıradan insanlardan daha fazla mikroplu olmalarıdır.

“Türkiye en fazla hangi alanda mikrop kapmış” diye bir soru sorulsa; “siyâsî alanda” demek gerekir. 


Türkiye’yi hastalandıranların başında baş politikacılar gelir. 

Bunlardan kimi: “Cumhuriyet, Atatürk” dedi; Cumhuriyet ve Atatürk’ü bitirdi. 

Kimi: “Türkçülük, milliyetçilik” dedi; Türkçülük ve milliyetçiliği bulandırdı. 

Kimi: “Ümmet, Allah, Peygamber” dedi; ümmeti vurdurttu, Allah-Peygamber inancını çürüttü.  

Dünyada, kendisine: “Allah’ın tüm vasıfları var, ikinci Peygamber” dendiği halde susan “Müslüman” bir politikacı var mı?Yalnız Türkiye’de var.  

Şirk dolu sözler karşısında susan bir millet var mı? Türk milleti var. Demek Türkiye’deki siyâsî taassup, fıtratın safiyetini, tek olan Allah’ı, son peygamber Hz. Muhammed’i sollayıp geçmiş.

Bir düşünür: “Seçenler değişmedikçe seçilenler değişmez” demiş. Bu söz Türkiye’yi iyi anlatıyor. Virüslü Türkiye’nin sağlığına kavuşması için önce seçenlerin tüm virüslerden arınması gerekiyor. Biz virüssüz olursak, başımıza virüssüzleri getiririz. Umutsuz muyuz? Hayır.

Biz istedikten sonra, akıl ve davranışlarımızı bozan mikropları öldürebiliriz. İrâdemizi istediğimiz yönde kullanmak elimizdedir. Hz. Muhammed’in ilk dönemdeki seçkin arkadaşları, işgal yıllarındaki Türk milleti, düşünce ve bünyelerini saran mikroplardan nasıl temizlemişlerse, biz de öyle yapabiliriz. 


Câhiliye döneminin ahlâksız putperest kodamanları, Osmanlı’nın son dönemlerindeki işbirlikçiler ve sahte Şeyh ül İslâmlar nasıl defedilmişlerse, bugünkü ahlâksız kodamanlar, işbirlikçiler ve sahte dinciler benzer şekilde defedilecekler.

Bu arınmaya “FITRATA DÖNÜŞ” diyebiliriz. Fıtrata dönüş tek başımıza zor olabilir. Bu dönüşte başarılı olmak için birliktelik önemlidir. Öyleyse bizim bir “İNSANLIK SEFERBERLİĞİ” başlatmamız zorunludur. 


İnsanlığımız adına çıkacağımız seferberlik bize, insânî ve millî temeller üzerine kurulmuş çağdaş Türkiye Cumhuriyeti devletini kazandıracaktır. 

Buna bir ütopya (hayal) demeyelim. Ütopya olmaktan çıkmış, hayata geçmiş çok hayaller var.


http://www.haberiniz.com.tr/yazarlar/yusuf-dulger/her-yerde-mikrop-440089m.html 

Hiç yorum yok: