Dikmen Sırtlarındaki Türk Ruhu…
Dikmen Sırtlarındaki Türk Ruhu…
Hakan Paksoy
27
Aralık (1919) Türk tarihinin çok önemli dönemeçlerinden birisidir.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyetin Ankara’ya geldikleri gündür.
27
Aralık (1919) Türk tarihinin çok önemli dönemeçlerinden birisidir.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyetin Ankara’ya geldikleri gündür.
Gelen sadece küçük bir grup mudur? Birkaç asker ve sivilden oluşan
insanlar mıdır? Hayır! Gelenler, 19 Mayıs’ta Samsun’dan başlayan 6 ay 8
günlük seyahatte bir milletin umudunu taşıyanlardır. Bu emanetçiler emin
kişilerdir.
Emin oldukları gibi, yeddi eminlerinde olanın kıymetini
bilen kişilerdir. Milletin emaneti olan umudu büyüterek Ankara’ya
girerler… Kar topu Erzurum’da ortaya çıkar, Sivas’ta büyür, Ankara’da
artık çığ olmuştur.
Erzurum ve Sivas…
Erzurum’daki kongre 14 gün sürmüştür ve 14 asır sonra da yaşayacak olan,
Türk’ün devleti Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde şeref levhası olarak
anılacaktır.
O toplantıda bulunanların naçiz vücutları toprak olmuştur fakat ruhları, düşünceleri ve ülküleri ilelebet payidar kalacaktır.
Kongre aslında Doğu Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin
toplantısıdır. Hacmi dar gibi görünen ama fitili tutuşturan büyük bir
ateş yakılmıştır.
Vatanın bütünlüğü ve bölünemeyeceği haykırılır.
İşgalin kabul edilemeyeceği ve hükümetin dağılması hâlinde milletin
karşı koyacağı, kararlılıkla vurgulanır. Bunun için “Kuvva-yı milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır”
diyerek Türk Milletine dayanılır.
Millî bir meclisin toplanması kararı
alınır ve Kongreyi temsil etmek ve kararları uygulamak için Heyet-i
Temsiliye kurulur.
Ardından Sivas’a gidilir. Bugün yaklaşık altı saatte alınan yol o zaman
üç günde geçilir. Sivas’ta çok büyük bir kalabalıkla karşılanırlar.
Erzurum’da yakılan umut ateşi büyümeye başlamıştır. Artık Türk Vatanına
göz dikenlerin dikkati iyice artar ve heyetin üzerinde baskı kurulmaya
çalışılır.
Bir hafta süren Kongre artık bölgesel olmaktan çıkmış millî bir kongre
hâlini almıştır. En önemli kararları da, Erzurum’da teşkil edilen
Heyet-i Temsiliyenin bütün vatanı temsil edeceği ve vatan sathındaki
millî cemiyetlerin Müdafaa-i Hukuk adı altında birleştirilmesidir.
Tarihe geçen bu kararları Erzurum’da 56, Sivas’ta 33 kişi almıştır.
Ankara’da Seğmen Alayı…
18 Aralık 1919’da Sivas’tan Ankara’ya hareket edilir. Kayseri,
Hacıbektaş, Keskin, Kaman, Beynam ve Gölbaşı güzergâhından, 27 Aralık
günü Ankara’ya gelinir. Dikmen sırtlarında Keklikpınarı’nda, başlarında
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Rıfat Hoca’nın (İlk Diyanet
İşleri Başkanı Börekçi) olduğu, 3000 atlı 700 yayanın oluşturduğu Seğmen
Alayı tarafından karşılanırlar.
Ankara Kalesine sancak çekilmiştir.
Yollar üzerinde bütün Ankaralılar sevgi gösterisinde bulunurlar. Umutlar
çığ haline gelmiştir artık.
Türk Töresinde Seğmen Alayı özel zamanlarda kurulur. Alayın önünü bayrak
çeker, yanında davul vardır. Onların ardından gidilir. Özel durumlar da
doğrudan egemenliği ve bağımsızlığı ilgilendiren hâllerdir.
Bunlardan birisi düğünlerdir. Daha otomobillerin olmadığı dönemlerde,
oğlan evinden, gelin almaya önde bayrak ve davul çalarak kalabalık bir
şekilde gidilirdi. Bunun adı seğmene çıkmak ya da seğmen alayı idi.
Gelin at üstünde ve önde Türk bayrağıyla kendi evine getirilirdi. Evin
damında da Türk bayrağı çekili olurdu. Çünkü milletin en küçük birimi
olan yeni bir ailenin kuruluşu ilan ediliyordu.
Artık yeni bir ocak
yakılmaktadır. Bayrak, baba evinden ayrılarak kurulan yeni ailenin
bağımsızlığını temsil etmektedir. Davul da bu bağımsızlığın ilanıdır.
Ankara’daki Seğmen Alayı da Milletin istiklâli için kaldırılan
bayraktır, vurulan davuldur. Ve bu şekilde Ankaralılar, Mustafa Kemal
Paşa’nın arkasında yürüyeceklerini ilan etmektedirler.
27 Aralık’taki ruh…
Sivas Kongresi’ndeki önemli tartışmalardan birisi de İttihatçılık yapılıp yapılmayacağı olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı nettir, “hayır, yapılmayacaktır.” Hatta, delegeler “İttihatçılık yapmayacağıma...” diye yemin ederler.
Gazi Paşa’nın İttihat ve Terakkî Partisinin 1909 yılındaki kongresinde
delege olduğu ve askerlerin siyaset yapmaması için teklifte bulunduğu
ama teklifinin reddedildiği bilinen bir durumdur. Daha sonra da zaten
savaşmaktan siyaset yapmaya zaman bulamamıştır.
16 Mayıs 1919’da Samsun’a hareket etmeden önce, Şişli’deki evinde,
Bahriye Nazırı Avni Paşa ve Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali Bey ile görüşür.
Bu görüşmede Dâhiliye Nazırı “İttihatçı mısınız?” diye sorar.
Mustafa Kemal Paşa “Evet” cevabını verir. Ve açıklar; “İttihatçıyım demekle bütün Türk Milletinin birliğini söylüyorum.”
İstiklâl Harbini yapan kadro bütün dünya arşivlerinde Milliyetçiler olarak
geçmektedir, Türkçüdürler.
İttihat ve Terakkî de kadrosu da Türkçüdür
ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile artık iktidarları sonlanmış,
yöneticileri yurt dışına çıkmıştır. Hepsi de kahramandırlar. Hepsi de
büyük sıkıntı içinde yaşamışlardır.
Devlet görevlerini yaparken bırakın
saraylarda yaşamayı, Talat Paşa’nın sadrazam iken öğle yemeklerini
sefertası ile evinden getirdiği malumdur.
29 Aralık 1919 tarihli haftalık Ankara Gazetesinde Heyet-i Temsiliyenin gelişiyle ilgili yazıda “Türklüğün,
ulvî azim ve imanına, semahat ve iz’anına delâlet eden bir vekar ve
heybetle … vatanın ve Türklüğün niyazı minnet ve rehası en halis…” ifadeleri
yer almaktadır.
Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere Ankara halkı Türk
olduğunu bilincindedir. Ve Türklüğünü tarihe karşı haykırmaktadır.
27 Aralık’taki ruh, binlerce yıldır akıp gelen nehirden beslenen Yüce
Türk ruhunun ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Kızılelmaları vardır, ülküleri
vardır, neyi nasıl yapacaklarını bilmektedirler. Bu ruh milletin ve
vatanın bütünlüğü için ortaya çıkmıştır.
Ve bugün…
27 Aralık 2019 o ruhun ortaya çıkıp Türk Milletinin önüne düşmesinin
100. yılıdır. 1918’de savaşın sonuna kadar nöbette olanlar, nöbeti bu
ruhun yeni temsilcilerine bırakmışlar, onlar da İstiklâl Mücadelesini
vermişlerdir.
Bugün de şartlar çok ağırdır. Bu ağır şartlar Türk
Milletinin kimliğiyle mücadele edenler tarafından yaşatılmaktadır.
Kimlikle ve bu kimliğin ruhuyla mücadele halen devam etmektedir.
Yoksa
bu kadar özel bir günde Başkent’te çok özel toplantılar yapmak
gerekirken, yurt dışında yaptırılan bir araba için tören yapmanın ne
anlamı vardır?
Bugün insanlığın asil evladı Türk Milleti tekrar Türk Ruhunu kıyama
kaldırmalıdır.
Bu, üçüncü dönem İttihatçılarının aslî vazifesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder