4 Şubat 2018 Pazar

Türk Siyasetinin Çıkmaz Sokakları

 

Türk Siyasetinin Çıkmaz Sokakları

 

Mehmet Sayın

  

Bu o kadar girift ve anlatılmaya muhtaç bir konu ki layıkıyla anlatabilmek için bu konuda “telefon rehberi” büyüklüğünde bir kitap yazmak gerekir ben o kitabı yazabilecek kadar bilgiye sahibim ve yazabilirim ama bir konuda tereddütlerim var ?
 

Okuyan olur mu?
 

İşte onu bilmiyorum zira bizim toplumumuz son 37 yılda okuma özürlü bir topluma dönüştü.

Ben yine de yazacağım ve yazacaklarım iki veya üç makale ile sınırlı olacak.

Yazarken de konuyu asla ve asla kişiler üzerinden anlatmayacağım anlatacaklarım siyasi düzen ve o düzenin  genel çıkmazları üzerinden olacak.

Bizim Türkiye’de genel birkaç yanlışımız vardır biz her şeyi kişiler üzerinden tartışırız ,tartışırken de birbirimizi pek dinlemeyiz dinleyenlerimiz de karşı tarafı anlamak üzere değil de polemiklerde onlara cevap verebilmek üzere dinlerler , bizim anlayışımızda da empati kurmak pek bilinmez.

Pek bilmediğimiz bir şey daha vardır o da tartışmayı pek fazla bilmeyiz ve anında münakaşaya hatta hakarete dönüştürüveririz.

Ben bunların hiçbirini yapmayacağım.
 

TÜRK SİYASETİNİN GENEL YANLIŞLARI

Bana göre en büyük yanlış 12 Eylül cuntasının çıkarttığı iki kanundur;
 

Bunların biri siyasi partiler kanunu diğeri de yüzde on barajlı seçim kanunudur.
 

Tabii hatalar bunlardan ibaret de değildir, bütün hataları ve yanlışları “siyasi üslup başta olmak üzere” dilimin döndüğü kadarıyla yazacağım yazarken de asla bel altı vuruşlar yapmayacağım ve kimseye hakaret de etmeyeceğim;

Tavsiye ederim siz de aynısını yapın asla kaybetmezsiniz.


SİYASİ PARTİLER KANUNU

Bu kanunla partiler “benim düşünceme göre” dükalıklara dönüşmüşlerdir,

Neden böyle olmuştur;

Sistemi kuranlar böyle olmasını istedikleri için tabii ve bu yanlışın cezasını da hep beraber çekmekteyiz.

Genel başkanlar “neredeyse padişah” yetkilerine sahip kişilerdir ve onları “çok büyük skandallar dışında değiştiremezsiniz.
Sistem bunu da istemiştir çünkü.
 

Bu sistemde ilçe delegeleri il delegelerini il delegeleri de kurultay delegelerini seçerler kurultay delegeleri de parti yönetimlerini seçerler. İlk bakışta çok demokratik ve ideal gibi görülse de aslında pek öyle değildir.

Bu sistemde bütün teşkilatların delegeleri “yönetimleri seçtikleri ölçüde saygındırlar” o yönetimi seçmekten vaz geçmeleri halinde de bütün saygınlıklar anında bitiverir.

Çünkü bütün parti teşkilatlarının alt kademeleri genel merkezin iki dudağı arasındadır çünkü genel merkez onların hepsini “sudan bir bahane ile” görevden alma yetkisine sahiptir.
 

Siz kendinizi teşkilatınızın saygın bir üyesi sansanız da bütün itibarınız genel merkezinizin iki dudağı arasındadır.

İl ve ilçe teşkilatlarında yapılan delege fırıldaklarını hiç saymıyorum, tabii bir de işin o yanı vardır. Yukarı kademelerin alt kademelerde de karşılıkları vardır tabii ki çünkü onlar üst kademenin iki dudağı arasındadır.

Sizden beklenen de asla fikir üretmeniz değildir sizden sadece biat etmeniz istenir,
 

Üstelik bunu açıktan açığa “itaat et rahat et” diyerek telaffuz etmeye cüret de ederler.

Ve bunun adı da demokrasidir!!

Bu fotoğraf siyasi partilerin ilk fotoğrafıdır fotoğrafa ilk baktığınızda görünen gerçekler bunlardır.

 

Siyasetin Çatallı Dili:

 

 Burada "siyasetin çatallı dili" sözüyle kastettiği şey sadece siyaset üslubudur ve bence Türk siyasetinin bugünkü "çıkmaz sokaklarının" başında da o siyaset üslubu gelmektedir.

Bu günün siyasetçilerinin çoğunluğu "sadece kendi saflarını sıkılaştırmak için" siyasetlerini muhayyel düşmanlara saldırarak yapmaktadırlar.
 

Bunun adı çatışmacı düşmanlık siyasetidir.

Bu sayede sizin saflarınız sıkılaşmaktadır ama mukabil olarak siyasi karşıtlarınız da bilenmekte onların da safları sıkılaşmaktadır. Sonuç ta ortadadır.

Kutuplaştırılmış ve birbirine düşman hale getirilmiş bir ülke.
Bu siyaset en sonunda duvara vurmaya mahkûmdur ve vuracaktır da.
 

Siyasetçi kendisinden olmayanı ihanetle suçlama hakkına sahip değildir hele de karşıtına asla vatan haini diyemez, bilmelidir ki aynı suçlama bir gün kendisine de yöneltilebilecektir.

Bunun sonu yoktur.

Bundan sonra söyleyeceklerim yaşça benden çok küçük olan çocuklarımız ve torunlarımız yaşlarında olanlaradır;
Onlar hemen sorabilirler;

Bu siyasetçilerin 1970 li yıllardaki karşılıkları da böyle miydi?

O zaman da siyasi polemikler vardı ve o zaman da sert polemikler oludu tabii ama karşıtlarına hitap ederken kullandıkları söylem asla böyle değildi.

Demirel veya Ecevit en sert söylemlerinde bile birbirlerine "bay Demirel" veya "bay Ecevit" derdi kantarın topuzunun kaçtığı zamanlarda da Demirel Ecevit için "hükümetin başı" da demişti.

Erbakan veya Türkeş kendilerinin kötü karikatürlerini yapan karikatüristlerin bir tekini bile mahkemeye vermediler.
 

Onlar birbirlerine asla ve asla "sen kimsin ya" diye hitap etmediler ve birbirlerine "ulan" demek akıllarından bile geçmedi.
 

Bana inanmayan genç arkadaşlarımız kendi annelerine veya babalarına sorsunlar onlar da aynen benim söylediklerimi söyleyeceklerdir.

BU KAVGA VE ÇATIŞMACI SİYASETİN MAZİSİ EN FAZLA ON YILA DAYANMAKTADIR.

Bundan sonra da "seçim kanunu"nu anlatacağım;

SEÇİM KANUNU

Bugünkü seçim kanunu da 12 eylül cuntasının yarattığı bir ucubedir.

Bu kanunda da "dünyanın hiç bir yerinde olmadığı kadar yüksek" bir seçim barajı vardır.


Bu baraj ile yüzde 2002 seçimlerinde yüzde 34 oy alan AKP meclis çoğunluğunun yüzde 68'ini sağlamıştır;
 

Ne kadar adil değil mi!!?

Bu barajdan herkes şikâyet etse de değiştirmeye kimse yanaşmamaktadır değiştirmezler çünkü o barajın adeta "etinden sütünden yününden" yani her şeyinden faydalanmaktadırlar.
 

İnsan kendi bindiği dalı keser mi?
Onlar da kesmemektedirler tabii.
 

Birkaç cümle de siyasetin usulü ile ilgili yazacağım;
 

Şimdi siyaset insanlara devletin imkânlarının dağıtılması ile yapılmaktadır.
 

Bunun adına da "sosyal devlet" denmektedir.
 

Fakir fukara iki paket makarna ve bir torba kömürle avutulmakta olsa da devletin kaymayını esas yiyenler siyaset mekanizmalarının üst kademelerindeki yandaşlardır onlara da ballı börekli ihaleler düşmektedir.
 

Ne kadar adil bir düzen!! Değil mi?

Bütün bunlar da üzerine tv ler vasıtasıyla yapılan propagandalardaki algı sosları dökülerek yapılmaktadır.

Bunun adı fiili olarak parti devletidir.

Ben kendi payıma parti devletine de devlet partisine de karşıyım ve muhalif olmaktan da gurur duyuyorum. 
   

 

"BİZİM PARTİ KAZANIRSA"


Burada bizim partiden kastettiğim herhangi bir parti değildir ve o partilerin tümüdür.


Aslında bu serinin en başından beri kastettiğim bir parti yoktur ve bu seride sadece siyaset mekanizmasının yanlışlarını yazıyorum ama herkes burada kendi anlayabildiği kadarını anlıyor yani benim anlattıklarım muhataplarının anladığı kadarından öteye gitmiyor veya gidemiyor.

Yazı serisinin sonunda siyasetin taban kesimini anlatacağım, çünkü oy verenler onlardır ve sonucu da her zaman onlar tayin ederler .

Bizim demokrasi anlayışımız milletçe şöyle ifade edilebilir;

"Demokrasi güzel şey ama bizim parti kazanırsa"

Yani biz milletçe her şeyi işimize geldiği gibi anlar ve de işimize geldiği gibi yorumlarız.

Lafları eğip bükmesini de çok iyi biliriz.
Bunun adına da şark kurnazlığı denir.

Siyasetin taban kesimi de asla bundan soyutlanamaz onlar adeta "şeyhini uçuran müritler" gibidirler.

Bütün siyasi partilerde "daha doğrusu particilerde"şu anlayış hakimdir ;

1.Genel başkanımız her zaman haklıdır;
2.Genel başkanın haksız olduğu durumlarda da 1. madde hükümleri uygulanır.
3.İki kere iki genel başkan kaç tensip buyurursa odur, beş derse beş sekiz derse sekizdir bazı münafıkların dört demesi bunu asla değiştiremez.

Siyasetin tabanı yanlışı asla sorgulamaz ,sorgulayamaz sorgulayanlar da kınanır ve tezvirat yapmakla suçlanırlar.

Bunun adına da parti disiplini denir.

Parti disiplini herşeydir insanların vicdanları burada kaale bile alınmaz.

Aslında böyle bir siyaset tabanına da böyle siyasi partiler yakışır.
Yani böyle başa böyle tıraştır.

İlk yazımda da yazmıştım;

Çok büyük skandallar olmadıkça siyasi partilerin yönetimleri asla değişmezler.

Değişmedikleri için de kazananlar hep kazanır kaybedenler de her zaman kaybederler.

Oy veren kitlenin pek önemi yoktur önemli olan delegeleri elinde tutmaktır delegeleri kazanan seçimi de kazanır.

Dün akşam da aynısı oldu;
Delegeleri elinde tutan CHP genel başkanı kazandı ;
Oy tabanına hakim olan diğer aday kaybetti.
Bazen gerçekler bu kadar da açık ve nettir.

http://www.haberiniz.com.tr/yazarlar/mehmet-sayin/turk-siyasetinin-cikmaz-sokaklari-siyasetin-catalli-dili-440185m.html 


 


Hiç yorum yok: