13 Ocak 2018 Cumartesi

Türkçülük ve Osmanlı

 
 
 
Türkçülük ve Osmanlı
 
 
Hasan Halis Altun
 
 
Mücadele, bir varlık nedeni olarak kabul edilirse; aile, okul, iş hayatı gibi yaşam alanları da mücadeleyi çeşitlendiren ve sağlayan unsurlardır. 
 
Tıpkı, kişisel mücadelenin, bir varlık nedeni olması gibi. Ülkelerin, milletlerin de bir mücadele alanı vardır ve ırkların yaratılış gereğidir.Kişisel anlamda hayat boyu devam edecek olan mücadeleler milletler anlamında da dünya var oldukça bir çok alanda devam edecektir. 
 
Bu bağlamda bakıldığı zaman önemli olan mücadelelere hazır olmak yada mücadele alanlarını bizzat oluşturmaktır. Bu nokta’da milletler için ihtiyaç duyulan bir temel unsurun ruh olduğunu söyleyebiliriz. Ruh varsa beraberinde ülkü, teknik, aksiyon ve nihayetinde sonuç doğabilecektir.

Ülkü milli üstünlük inancı büyüme isteğidir.Milli ülküler de milletler için itici güç, yaratıcı kuvvettir.Türk ülküsü uğrunda nice inananların kendisini feda ettiği prensip haline gelmiş bir düşünce, bir ülküdür.

Büyük Türkelinde Türk milletinin kayıtsız şartsız hakimiyeti ve bağımsızlığı ile Türklüğün her alanda her anlamda diğer milletlerden ileri olma düşüncesidir. 
 
Dünya Türklüğü sadece Türkiye türklüğünden ibaret değildir bugün Rusya, Çin, Afganistan, Bulgaristan, Yunanistan, Suriye, İran ve Irak’ta da Türkler vardır ve kaybettirilmek için senelerdir asırlardır uğraşılmasına rağmen kaybedilmeyen bir “ruh” yaradılış gereği olarak o soydaşlarımızda da vardır ve yaşamaktadır .
 
Bunu Irak, Doğu Türkistan, Kıbrıs ve Bulgaristan gibi dünyanın her bölgesinde Türklerin yaşadığı her coğrafya’da görebiliyoruz. Bu ruh bugün türkçülüğün gereği ve izdüşümüdür. Türk ülküsünün ayakta olduğunun ispatıdır.

Bu ülküye sahip olan insanlar için İzmir’i kurtarmak için yapılan savaş neyse Bakü’yü, Karadağ’ı, Kıbrıs’ı kurtarmak için yapılan savaş’ta aynıdır çünkü Türk Milleti birdir ve tek ruhtur.
 
 Bilge Kaan’dan itibaren sayısız savaşlar seferler saldırılar geçirmesine rağmen bugün Türk varlığının mevcudiyeti soyal yapıyı dinamik tutan olgunun ruh’un bir sonucudur. İşte bu ruh’un siyasi plandaki adı milliyetçilik refleksidir. Bu refleks zaman zaman Milliyetçiliği bir tepki ideolojisi gibi algılanmasını sağlamakta olsa da Türkçülüğün kökeni, tarihi bu genellemenin dışındadır.

Osmanlı Devletinde azınlıkların milliyetçiliği hızlanırken Avrupa’da Asya tarih ve kültürüne karşı ilgi de gitgide artıyor ve incelemeler yapılıyordu yeni bilgiler gün ışığına çıktıkça Türklerin çok eski bir millet olduğu büyük devletler kurduğu ve orjinal bir medeniyet olduğu ortaya çıkıyordu. 
 
Bu sonuçlarla beraber Türkçülüğün de tarihinin çok eskilere dayandığı Fransız Devriminden bağımsız bir şekilde zaten var olduğunu gösteriyordu .
 
Osmanlı azınlıklarının isyanlarına karşı aksiyon olması da onun refleksel bir tepkisi olduğunu ortaya koyuyordu ki bu ayrım yeryüzündeki diğer milliyetçi akımlarla Türkçülüğün arasındaki en belirleyici farktır.

Türkolojinin bir bilim olarak ortaya çıkma süreci Türk Dili araştırmalarının sonucudur Araştırmalar sonucu ortaya çıkan bilim Türkçülük şemsiyesi altına girmiştir. Türkoloji Türk milletinin tarihini, dilini, etnografyasını yeni keşifler halinde bilim dünyasının önüne sundukça heycan yaratıyor Türk tarihinin eskiliği ve büyüklüğü anlaşıldıkça nesillerin önünde yeni ufuklar açılıyordu. 
 
1893 yılında Osmanlı’da çıkarılan ikdom gazetesinde Türk Gazetesi başlığıyla çıkması bu hareketini gelişeceğinin işareti değil refleksin göstergesi olmuştur

Genel olarak değerlendirdiğimizde Türkçülüğün Osmanlı Devleti döneminden, özellikle Fransız Devriminden önce de varolduğunu Bilge Kağan yazıtlarından da anlayabiliyoruz.
 
Milliyetçilik bir aksiyondur ve gelişmelere göre refleksel tepkiler gösterir. Osmanlı azınlıklarının isyanları döneminde de bu şekilde olmuştur. Yaşanan gelişmeler ve imparatorluğun içinde bulunduğu zor duruma bir tepki belki de kurtuluş olarak olarak görülmüş olma ihtimali yüksektir. 
 
Türkçülük ezelden beri var olan türk milletinin her ferdinin sahip olduğu bir temennidir ve bu temenni Türkeli’nin birleşmesi Türk insanının en iyi, en yüksek seviyede yaşatılması arzusudur. 
 
Bununla birlikte durağanda değildir. Döneme göre refleksel tepkiler gösterip savunmasını yapabilen bir ruh, algı ve iç güdüdür.
 

Hiç yorum yok: