24 Haziran 2021 Perşembe

Sol’un Köksüzlüğü, Sağ’ın Ruhsuzluğu

 

 
 
Sol’un Köksüzlüğü, Sağ’ın Ruhsuzluğu
 

Aziz Dolu Atabey
 

 
Türk Solu köksüz bir fikir akımıdır. Atatürk’e, Kuvayı Millîye’ye rağmen üstelik. Çünkü temeline Kuvayı Millîye’yi ve Atatürk’ü alması gerekirken 1940’lı yıllardan itibaren bu temelden sapma belirtileri (emare) başlar. “Sultan Galiyev kimdir?” diye sorsanız; yanıtın, “O da kim?” olacağı yıllar…
 
 

1950-60 arası Demokrat Parti dönemi her yönüyle 1940’lı yılların CHP’sinin bir devamıdır. Atatürk’ün bütün uyarılarına rağmen toprak reformunu yap(a)mayan CHP ve toprak ağalarının yuvalandığı Demokrat Parti.. Menderes de bir toprak ağası değil midir sonuçta?!.
 
 

İnönü’nün, ateşkes (mütareke) yıllarında kötünün iyisi (ehven-i şer) deyip Amerikan mandasına sıcak baktığını bilmeyen yoktur. Sadece o mu? Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında bu görüşte olan başkaları da vardır. Adnan-Halide Adıvar çifti, Refet Bele falan filan. Ama Atatürk milliyetçidir. İyi ki de öyledir.
 
 

CHP’li siyasîlerin Kuvayı Millîye ruhundan sapmaya başlamaları 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından gelir. Atatürk’ün millî eğitim atılımı (hamle) bir yana bırakılır. Roma ve Yunan masalları, zırvalıkları ders kitaplarına girmeye başlar. Askerî uzmanlardan önce eğitim uzmanları!.. İlginç değil mi? Ve ibretlik!.. 
 
 
 
Herkes Köy Enstitülerini Demokrat Partinin kapattığını sanır. Oysa CHP döneminde ipi çekilmiştir. Bu kurumlara karşı olanların biri de Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tır hatta. İnönü baskılara dayanamamıştır. Defin işlemini ise Demokrat Parti gerçekleştirmiştir. Tıpkı uçak sanayimiz gibi!..
 
 

10. Yıl Nutku’nun üzerinden henüz 10 yıl geçmiş olmasına rağmen çarpıklıklar başlamıştır. Öyle ki 1940-1960 arası dönem gaflet ve dalalet yani aymazlık ve sapkınlık dönemidir. Ve dış güçlerin özellikle de ABD’nin bol bol ayrılık tohumları ektiği yıllar… 
 
 
 
 1970’lerde bu tohumlar filizlenmiş, boy boy yalancı başaklar vermiştir. Bir zamanlar yedi iklimi paylaşan Türk gençleri, kenar mahallenin dar sokakları ile yetinir olmuştur. Ne büyük bir dar görüşlülük, ne büyük bir kısır döngü.. Güzelim Türk atları Tanrı Dağlarına doğru süzülüp giderken, at gözlüklerini geride bırakmış olmalı..
 
 

Hadi Sağ fırkalar (party) neyse de “Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum, böyle öleceğim.” diyen Atatürk’ün kurduğu fırkada sosyalistler, komünistler hatta etnik özürlü ayrılıkçılar cirit atmışsa ve halâ da atanlara tanık olunuyorsa burada bir çelişki yok mu?
 
 

Aslına bakarsanız 1960 ve 1980 darbeleri Türk demokrasisinde taşların yeniden döşenmesi için yapılmıştır. Ve her iki darbe de -sözde liberal özde taşeron- Batıcı hükümetlere yol açmayı hedeflemiştir. Kimi zaman NATO’nun arka bahçesinde bekçi, çoğu zaman küresel şirketlerin taşeronu… Taşeronluk meselesinin geçmişi ise Devlet-i Âli’nin (Osmanlı?) gerileme dönemlerine kadar gider. Fransa’dan, İngiltere’den, Almanya’dan hatta Rusya’dan medet uman siyasî figürlerin beceriksizlikleri, maskaralıkları aynen Cumhuriyet döneminde de sürmüştür ne yazık ki.
 
 

“Türk Solu köksüzdür.” demiştik ya, ona kalırsa Türk Sağı da ruhsuzdur. Ve bu ruhsuzluğunu da çoğu kere dinî değerleri kullanarak perdelemek istemiştir. Olmadı; vatan-millet edebiyatı ile… Onlarca araçlık konvoylarla -milletin gözüne sokarcasına- cuma namazına gitmenin hakla, hukukla, adaletle kısacası devlet yönetimiyle ne ilgisi var öyle ya? Canlı yayınla camiye git; öte yanda hakkın, hukukun, adaletin canına oku!.
 
 
 
 “Devletin dini adalettir.” diyen garip mezarında ters dönse yeridir. Peki, bu garip kim? Hz. Ali… Bir gün Hz. Ali’ye sormuşlar: Devletin dini olur mu? Şöyle demiş son halife:: Devletin dini adalettir. Adaleti olmayan devlet dinsizdir!” Yani cancağızlar, devlet laik olunca değil; adaletin ırzına geçince dinsiz oluyor. Bunu da soytarı kılıklı dinciler değil, Tanrı’nın aslanı söylüyor.
 
 

Türk Sağı olarak adlandırılan cephedeki (block) siyasî figürlerin birçoğunun da etnik özürlü olduğunu ve bu etnik özrünü çoğu kere dincilik yaftası ile cilalamaya/örtmeye çalıştığını bilmeniz, görmeniz gerekir. Benzer örnekler Sol’da da vardır. Bir farkla; Sol’dakiler eline silah alırken, Sağ’dakiler çoğu kere silahla birlikte Kuran-ı Kerim’i de almışlardır. Menemen’de olduğu gibi.. Ve hatta Tunceli’de!.. 
 
 
 
Sağ’ın içine sızarak sözde Atatürk düşmanlığı yapan ama özde içten içe Türk düşmanlığı yapmaya çalışan en azından kıskançlık duyguları ile hareket eden yığınlar… Atatürk düşmanlığı yaparken bu cüretini, densizliğini neyle göğüsleyebilirdi? Tabi ki de dinle!.. Sağ görüşlü birçok ikiyüzlü (riyakâr) siyasetçi ve/veya sivil ruhsuzca bu ucuz şark kurnazlığını sergilemiştir. Dahası bu tür zübüklerin sayısı son yıllarda epeyce bir artmıştır.
 
 

Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi ve önü dinci/İslâmcı sonu alışılagelmiş Sağ cephe halini alan Adalet ve Kalkınma Partisi.. Bu fırkaların ortak özellikleri Türk Sağı olarak anılan zincirin halkaları olmaları.. Ve bir diğer ortak özellikleri ise liberal/kapitalist iktisadî düzene (economic systeam) hizmet etmeleridir. Bu yönüyle özellikle ANAP ve AKP bir adım öne çıkan fırkalar olmuştur. Peki ama ya bedeli?.. Siyasetin yozlaşması bir tarafa; halkın ödemek zorunda olduğu bedellerin sorgulanması gerekmiyor mu?



Aziz Dolu Atabey

Serik-21.06.2021
 

 

Hiç yorum yok: