14 Mayıs 2019 Salı

Milliyetçilik Üzerine

 

 

Milliyetçilik Üzerine (1)

 

 Yusuf Dülger

 

 

Orhun âbidelerinden de anlaşılacağı üzere, Türk milliyetçiliği var olduğumuz günden beri vardır, kıyamete kadar da var olacaktır. 

 

Türkiye’deki milliyetçiliğin, “Osmanlı’yı yıkmak için Batılılar tarafından kurgulandığını” iddia edenler var, “ayrıştırıcı” olduğunu söyleyenler var, “günah olduğunu” öne sürenler var,“iç ve dış barışı bozan zararlı bir düşünce” olduğunu savunanlar var.

 

Demek Türkiye’deki Türk milliyetçiliği dört ayrı cepheden ateş ve tehdit altında.

 

Bu iddiaların dördü de asılsızdır. Orhun âbidelerinden de anlaşılacağı üzere, Türk milliyetçiliği var olduğumuz günden beri vardır, kıyamete kadar da var olacaktır. Türkiye’deki milliyetçilik, diğer milliyetçilikler de dâhil olmak üzere, Müslümanları ayrıştırmıyor, güçlendiriyor.
 

 

Milliyetçilik fıtrî/ilahî olduğu için günah değildir, milli duyguyu bizim ve tabii diğer milletlerin benliğine koyan Allah’tır.  Türk milliyetçiliği, bugüne kadar iç ve dış barışı bozmamış; içeride birleştirici, dışarıda düşmanlarımızı caydırıcı güç olmuştur. 

 

 Milliyetçiliğin Uyanışı:
 

 

 Milliyetçilik İlkçağda açık, organize ve aktif değildi. Çünkü hayat ilkeldi, sosyallik yoktu, hukuk yoktu. Ortaçağ’da insanlık biraz ilerledi; aile, klan, kabile hayatı görülmeye başladı. 19.uncu asra gelindiğinde sosyalleşmede, hukukta ve bilimde ilerlemeler oldu, kavramların oluşumu başladı. 

 

Bu oluşumlar kültür, dil, millet gibi değerlerin ortaya çıkmasını, gelişmesini sağladı; o zamana kadar var olduğu halde aktif olmayan milliyetçiliğin üzerindeki küller dağılmaya, milliyetçilik ateşlenmeye, milli devletler kurulmaya başladı.

 

Milliyetçilik, dünya barışını bozan bir akım değildir. Dünya barışını ırkçılık ve sömürgecilik bozar. Milliyetçilik, sömürgeciliği engeller, uluslar ve devletlerarası dengeleri sağlar ve korur. 

 

Milliyetçiliğe karşı çıkanlara baktığımızda, bunların, ilkel, gelenekçi, kozmopolit, vatansız ve inanç sömürüsüyle yaşayan kişiler yahut çevreler olduğunu görürüz.

 

Demek bu dört iddianın ciddiyeti yoktur. Dördünde de çağdaşlık ve doğruluk yoktur.

 

Milliyetçiliğin Müslümanları parçalamak için tezgâhlanmış ve günah olduğunu söyleyenler gerçekçi değiller. Çünkü “millet/milliyet” gerçeği ilahi bir yasadır; bu yasada günahlık olmaz.

 

Osmanlıyı milliyetçilik değil milliyetsizlik yıkmıştır.Dünya ulusları kimliklerini kazanırlarken Osmanlı kimliksizdi. Kimliksiz bir topluluk yaşayamazdı, Osmanlı da böyle oldu.Soysuzların ve vatansızların hayatı özgür topraklarda değil, esir kamplarında geçer.

 

Milliyetçilik niçin 19.uncu asırla alevlendi, değer kazandı, gündeme geldi? 19.uncu asra kadar uluslar ilkel kafalı (Ortaçağ kültürlü) idiler. 19.uncu asrın öncesinde insanlar sömüren ve sömürülenler, kral ve tebaası (sürüsü) biçiminde yaşıyorlardı. Bu durum insanların kişilik ve kimlik kazanmasına engeldi. Ortaçağ’ın koşulları değişince milliyetçilik değer kazandı.

 

Milliyetçiliğin 100-150 yıl öncesine kadar uyumasının bir başka nedeni de ilahi dinlerin evrensel, ilk ve ortaçağ insanlarının irrasyonel olmalarıdır. “Herkes tek Tanrı’nın kulu, tüm insanlar kardeştir” saplantısı ulusların, özellikle Müslüman ulusların uluslaşmalarını geciktirmiştir. 

 

İlahi dinlerin sonuncusu olan İslamiyet’e inanan Müslümanlar: “Hepimiz Adem’in soyundanız” anlayışının etkisinde çok kaldılar, “milli kimlik, milletleşme” diyebileceğimiz doğallığa zor eriştiler ve hatta hala erişemediler. Bunu Türkiye’de, çevremizdeki insanların çoğunda görmekteyiz.

 

Bu eksiklik Müslüman uluslar için bir bağdır, bu bağ, İslam ülkelerinde çözülememiştir. Bu bağın zararlarını en erken gören ve çözen Atatürk’tür. Asya ve Afrika halklarının içinde Atatürk’ü tanıyan halklar daha yeni yeni “akılsız ümmetçiliği” bırakmaya, milletleşmeye, evrene egemen olmaya, dinlerini yorumlamaya, tabuları yıkmaya başlıyorlar. 

 

Bu noktada, Türkiye’deki sığ İslam anlayışı önümüzden bir türlü çekilmiyor, yolumuzu tıkıyor. Böyle giderse biz, “Selefî dinî düşünce” ile “modern millet” gerçeğini harmanlayarak millet/milliyet sorunumuzu çözemeyiz sırf Selefi düşünce ile özgür düşünemeyiz. Özgür düşünemeyince modern dünyanın gerisinde kalırız; “Türk-İslam sentezi” gibi sırf kulağa hoş gelen sloganlarla “İhvan” damgalı Müslümanlar, Amerikancı Türkçüler yetiştiririz.

 

Geldiğimiz noktada bugün, milliyetçiliğin hakkını millete, dindarlığın hakkını tek Tanrı’ya vermekten başka çıkış yolumuz yoktur.

 

Günümüzün Türkiye’sinde Türk milliyetçiliği; “tembel, kısır, inhisarcı ve kavgacı” bir kılcal damardan akıtılmak isteniyor ama o damar hem çatlak ve hem de bir operasyonla siyasal İslamcı bir damara bağlanmıştır. 

 

O siyasal İslam damar, bir taraftan Taliban’a, bir taraftan da Batı emperyalizmine bağlıdır.
 

 

Milliyetçiliği slogan ve çakal topluluğu olmaktan, İslam’ı Taliban ve Batı sömürgeciliğinin çekiminden kurtarmak zorundayız.
  

 

http://www.haberiniz.com.tr/yazarlar/yusuf-dulger/milliyetcilik-uzerine-1-441657m.html

Hiç yorum yok: