26 Ağustos 2018 Pazar

DİN TOPLUMBİLİMİNE KISA BİR BAKIŞ

 
 

 

DİN TOPLUMBİLİMİNE KISA BİR BAKIŞ

 

Dr. A.Yılmaz Soyyer

 
Din toplumbilimi/sosyolojisi ülkemizde Ziya Gökalp’e kadar dayansa da müstakil bir araştırma kürsüsü olarak ilk kez 1949’da kurulan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde faaliyete geçmiştir. Toplumbilim gibi din toplumbilimi de batı menşeli bir bilimdir. Durkheim, Marx, Weber, Tonnies gibi toplum araştırmacıları tarafından araştırma esasları ve çerçevesi belirlenerek geliştirilmiştir. 
 
En basit ve etkili tanımlarından biri “kutsalın tecrübesinin anlaşılmaya çalışılmasıdır” şeklinde yapılabilir.

Din, öznenin derinliklerinde var olan bir duyuş, düşünce ve inançtır; dolayısıyla da öznenin yani ötekinin bir nesne biçiminde incelenmesiyle ortaya konulabilecek bir sistemdir. 
 
Din toplumbilimcisi dini hayatlarına geçirmiş toplulukları ya da bu topluklar içinde varlıklarını sürdüren tek tek fertlerin inançlarını anlama faaliyeti yürütür. Yaklaşık iki yüz yıllık bir toplumu kurtarma düşüncesi son yüzyılın ortalarına doğru bir anlama gayreti halinde toplumu ele ele almaya başlamıştır. Günümüzde toplum bilim artık bir toplum inşâ etme serüveninin fâili değildir.  Ziya Gökalp de bu istikametteki değerli düşünceleriyle Türk toplumbilimcileri tarihinde yerini almaktadır. Ancak yapılan toplum tahlilleri bakımından artık Gökalp pek çok düşüncesiyle tarih olmuş bulunmaktadır. Özellikle eski Türk dini ve kültürüne yapmış bulunduğu yorumlar hem bengi taşların keşfedilip okunması hem de Çin kroniklerinin daha doğru okunup anlamlandırılmasıyla özelliğini kaybetmiştir.

Bugün akademisyen din toplumbilimcileri öncelikle akademik ilerlemelerini destekleyecek ve çoğu kez hocaları tarafından belirlenen konuları çalışmaktadırlar. Akademik dünyanın dışında din toplumbilimi ile uğraşan kişiler hemen hemen hiç yoktur. Genç akademisyen kendisinden önceki akademik yapının onayladığı metodlar ve ölçeklerle ve bu hocaların yönlendirmelerine sıkı sıkıya bağlı kalarak çalışmalarını sürdürmektedir. 
 
Bu konu öncelikle “batı nasıl yapmış?” sonra da “hocalarımız nasıl yapmışlar?” düsturları çerçevesinde ilerlemektedir. Burada batılı ekol sahibi toplumbilimcilerin hemen hemen tamamının akademik dünyanın dışında yetişmiş oldukları göz ardı edilmektedir. 
 
Avrupa kökenli toplumbilimcilerin tamamı toplumu tanıma ve doğasındaki sebep sonuç ilişkilerini çözebilme merakıyla bu çabanın içerisine girmişlerdir. Bu bilginleri, toplumun doğasındaki determinizmin, doğadaki gibi işlemediği gerçekliğini keşfedebilmeleri ile bunun için gerekli yöntemleri bulmaya ulaşmalarını sağlayan sadece ve sadece meraklarıyla gayretleridir.

Ancak Türk akademik câmiasını iyiden iyiye küçümsemek de insafsızlık olacaktır. YÖK-TEZ üst başlığıyla internetten girilebilen Yök Dokümantasyon Merkezi yapılmış bulunan yüksek lisans ve doktora tezlerini indirme ve kullanma hakkı vermektedir. Bu depolara bakıldığında binlerce tez yapılmıştır ve pek çoğu ilginç konulardadır. Toplumbilim/sosyoloji sahalarında da durum böyledir; bilhassa doktora tezlerinin mühim bir kısmı ciddidir ve okuyucu için faydalıdır.
 
 Bu tezlerin en önemli eksikliği Türkiye içerisinde yapılmış olmalarıdır. Dünya toplumsal hareketlerine dâir çalışmalar yok mesabesindedir. Bunda devlete ait kurum ve kuruluşların yanı sıra özel sektörün de böyle uluslararası çalışmaları desteklemekten uzak olmasının rolü vardır. Bununla birlikte bilime soyunacak gençlerin dünyanın muhtelif yerlerini tanımak ve buradaki toplum yapılarını incelemek için -batılılılarda bir gelenek olan- sırt çantalarını alarak meraklarının peşinde koşmalarını inceleyip benzerlerini yapmamaları da bir eksikliktir. 
 
Uzakdoğu’yu, Afrika’yı, Türkye’yi inceleyen batılıların çoğu devletlerinden burs beklemek yerine kıt denecek imkanlarla yollara düşmüş, ya da özel sektörü ikna ederek çalışmalarına destek bulmuşlardır.

Din toplumbiliminin zorluklarla gelişmesinin sebeplerinden biri de toplumbilimi/sosyoloji kavramının dindar Türk toplumu tarafından yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. 
 
Din toplumbilimine göre “din kutsalın tecrübesidir”; bu dinin hayata geçilmesiyle incelenişi anlamına gelir. Oysa topluma göre din kutsal metinlerde (Kur’an ve hadisler) yazılı olanlardır. Toplumbilimciler/sosyologlar mesela yaşadığı dönemle ilgili kaynaklara baş vurarak Hz. Muhammed’i de inceler; onun hayatına bakıldığında “din” olarak ortaya konulanla, takipçilerinin hayatları inclendiğinde “din” olarak ortaya çıkan farklıysa bunun müsebbibi toplumbilimciler değildir. Din toplumbilimcileri orada budur burada ise budur şeklinde tasvir ederler.

Toplumbiliminin ilk prensiplerinden biri doğru, yanlış, iyi, kötü, güzel, çirkin biçiminde değer hükümlerinden âzâde oluşudur. Bu tür değerlendirmeleri din adamlarına, siyasetçilere ve felsefecilere bırakan din toplumbilimcileri dini toplumda yaşadığı şekliyle derinlemesine inceleyerek anlamaya çalışırlar. 
 
Bunu yaparken de mümkün olduğunca tarafsız olurlar. Elbette bir toplumbilimcinin de inancı olabilir; olmaması gereken kendi inancındaki toplumu incelerken itikadını savunmak amacıyla gördüklerini duyduklarını, gözlemlediklerini çarpıtmasıdır.

Din toplumbilimi çalışmaları 100 seneyi bulmasına rağmen hâlâ yeterli gelişmeyi gösterememiştir. Bu din toplumbilimi/sosyolojisi biliminin ilahiyat fakültelerinin bünyesinden alınarak sosyoloji bölümlerine bağlanması elzem bir konudur. Bu bölümlenmeyle ilahiyat fakültesi öğrencileri de sosyoloji bölümündeki öğrencilerle birlikte bu dersi almalıdırlar.
 

Hiç yorum yok: