Yrd.Doç.Dr. Saadettin Gömeç
Yüce Türk milleti bütün tarihi boyunca nice adsız kahramanlar yetiştirmiştir. Halâ da vatan ve millet uğruna bu isimsiz kahramanlar canlarını fedâ etmeye devam ediyorlar. Milletimizin bugün var olması, ayakta durması bu adsız yiğitlerin yüzü-suyu hürmetinedir.
Bunların çoğunun adları belli olmadığından, sadece cefakâr ve vefakâr Türk milletinin dualarında yaşarlar. Diyebiliriz ki, Kür Şad da bunlardan biri iken, rahmetli Atsız Beg tarafından tarihin tozlu sayfalarından çıkarılmış ve Türk tarihindeki kıymetli yerini almış olduğundan şanslıdır.
Zamanımızdan yaklaşık 1372 yıl önce bugünkü devletimize de adını veren Kök Türk Kaganlığı içeriden ve dışarıdan vurulan darbeler neticesinde çok kötü bir duruma düşmüştü. Durumu neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü hâline benziyordu. Kaganlığın içerisinde her türlü nimetten ve haktan yararlanan kavimler Çin’in kışkırtmalarıyla ayaklanmışlar, Çin İmparatorluğu, iyice zayıflayan Kök Türk ordularını yenmeye başlamıştı. Devletin başı olan İl Kagan kendi teb’asının ihaneti sonucu, 630 tarihinde Çinliler tarafından tuzağa düşürülerek yakalandı ve bazı hanedan üyeleriyle beraber Çin’e götürüldü. Bunların arasında daha o zamanlar Kür Şad adında bir çocuk da vardı. O, kaganın akrabasıydı ve kardeşiyle beraber tutsak olmuştu .
Türkler esir edilen kaganın yerine derhal birini seçtiler, fakat Çin’deki talihsiz hükümdar esir hayatına dayanamayarak kısa bir müddet sonra intihar etti. Onun eski bakanlarından Ulug Toygun üzüntüsünden boğazını kesmiş ve onunla birlikte gömülmüştür. Çin imparatoru bile bu sadakat gösterisine hayran kalmış ve onun mezarına ağaçtan bir kitabe diktirmiştir. Bütün bu olaylar Kür Şad’ın kişiliğinde derin izler bırakıyordu. Çünkü o Çin’e gelmeden evvel Ötüken’de geçirmiş olduğu mutlu günleri, hürriyeti iyi biliyordu. Kaganın böyle adi bir şekilde yaşamaktansa intihar ettiğini gözleriyle görmüştü.
Binlerce yıldan beri Asya’nın efendisi olarak yaşamış bir kavmin fertleri olarak o da, bu türlü bir hayatın kendilerine yakışmadığını gün geçtikçe idrak etmeye başladı. Onun durumu aslında Çin’de bulunan pek çok Türk’ten daha iyi idi. Yiğit, cesur bir delikanlı olduğundan, Çin ordusunda önemli mevkilere gelmiş, hattâ yakışıklı olduğundan Çinli prensesleri cezbederek, sarayda önemli bir yer edinmişti.
Fakat bugün olduğu gibi, insanların bazı mevki ve makamlara geldikten sonra geçmişlerini unutmalarına karşılık, o hiçbir zaman Türk olduğunu, halkının sefaletini ve ızdırabını aklından çıkaramamış, gizliden gizliye bu aşağılayıcı vaziyetten kurtulmanın yollarını aramıştır.
Bu sebeple, çok güvendiği kırk arkadaşıyla beraber Çin’den kurtulmanın plânlarını yaptı. Kırk Türk ileri geleni, aralarında gizli bir cemiyet kurarak, hürriyet plânını uygulamaya koydular. Bu plân kısaca şuydu: Bazı geceler tek başına şehirde dolaşan imparator T’ai-tsung’u esir alarak, Çin’den dışarı çıkmak hedefleniyordu. Ayrıca, Tulu’nun oğlunu Ötüken’e götürerek kagan yapmayı düşünüyorlardı. Ama plânın uygulanacağı gece ansızın bir fırtınanın kopması, bütün işleri alt-üst etmişti. Her gece dışarıya çıkan imparator, fırtına yüzünden o gece dışarı çıkmadı. Ancak karardan vazgeçmenin tehlikeli olabileceğini düşünen, Türk tarihinin bu gözüpek yiğitleri saraya yürümeye karar verdiler. Birçok muhafızı yok ettikten sonra, imparatorun kapısına geldiler, fakat bu sırada dışarıdan yardıma gelen ordu ile başa çıkamadılar. Çinlilerin kılıçlarından kurtulan birkaç kişi ile birlikte Kür Şad, Wei ırmağının kıyısına kadar ulaştı. Ama fırtına ve yağmurdan dolayı kabaran Wei ırmağını geçmeyi başaramadılar. Irmak ve Çin ordusu arasında sıkıştılar ve burada acımasızca katledildiler. Bu hareketin arkasından, Çin’de büyük bir Türk avı başladı. İsyana katılanların yakın akrabaları birer birer yakalanıyor ve idam ediliyordu. Kür Şad’ın da bütün ailesi tutuklanıp öldürüldü. Sadece yeğeni affedildi. Belki de imparator, babası Tulu (Törü veya Tuglu) ile yaptığı dostluk anlaşmasından dolayı, onu bağışlamıştı. Çin kaynaklarında aynen anlatılan bu hâdise sonuçsuz kalmadı, Çinliler bu olayın tekrarlanmasından korktukları için, Kök Türklerin, Çin sınırlarını müdafaa etsinler diye Sarı Nehri geçmelerine müsaade ettiler. Böylece, Kür Şad’ın ihtilâl hareketi ileride vuku bulacak olan isyanların temelini teşkil etti.
Kür Şad ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği bu fevkalâde gösteri, Türk milletinin hâtırasında öyle yer etti ki, zaman içerisinde onların adları yok oldu, yaptıkları bu büyük iş, devlet ve millet uğrunda canlarını verenler için kullanılan “kırklara karıştı” deyimi şeklinde milletimizin benliğine yerleşti.
Maalesef bazı sahte kahramanların veya bilmem hangi ülkede ve hangi tarihte yaşamış, bizim tarihimizle uzaktan yakından ilgisi olmayan şahısların ölümleri veya doğumları basın-yayın yolu ile milletimizi sanki çok ilgilendiriyormuş gibi hatırlatılırken, varlığımızı borçlu olduğumuz Kür Şad ve kırk arkadaşı misâlinde olduğu gibi, bu devlete ve millete canlarıyla, mallarıyla hizmet eden kişiler unutturulmaya çalışılmaktadır.
Ancak biz Türk milleti olarak, bize hizmet eden insanları hiçbir zaman unutmayacağız ve onları rahmetle anacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder