Kur’an, İncil, Ruhban Sınıfı
Kur’an, İncil, Ruhban Sınıfı
Nazım Peker
Batı
bugün medeniyeti yakalamışsa, bunu İncil’in kendi dillerinde okunup
anlaşılmasına borçludur.
Biz Kuran’ın ne dediğini anlamaya: Avrupa’dan
tam 400 yıl sonra erişebildik.
Sevgili okurlarım!
Batı dünyası, İncil’i ne zaman kendi dillerinde okumaya, okuyup anlamaya başladılar?
Fransa, Almanya, İngiltere İncil’in kendi dilleriyle okuma
şansını çok zor elde ettiler, tıpkı bizim Kur’an’ı kendi dilimizle ancak
yüz yıllar sonra okuyabildiğimiz gibi.
İncil Latince yazılıydı. Fransızlar, Fransızca biliyordu. İncil’i
Papazlar Latince okuyor, halkta bilebildikleri kadarıyla da amen
diyorlardı.
Vatikan, İncil’in başka dillere çevrilmesine asla
izin vermiyordu, Çevrilme yanlılarını da “Aforoz” etmekle tehdit edip
sindiriyorlardı.
Gün geldi: I. Fransuva (François) emir verdi kral olarak, “İncil Fransızcaya çevrilsin.”
Bu haklı isteğe Sorbonne Üniversitesi şiddetle karşı çıktı. Kral
Fransuva aldırmadı, bildiğini okudu. İncil Fransızcaya çevrildi. Ne
kıyamet koptu, ne de gökten bela yağdı! Yıl 1530.
Artık tabular yıkılmış, Vatikan dinlenmez olmuştu.
Hıristiyan
dünyası Vatikan’ı dinleye dinleye Ortaçağ karanlığına saplanmıştı.
İngiltere’de kral VIII Henri emir buyurdu,”İncil İngilizceye çevrilsin.”
Ne tesadüf yıl: 1530. Almanya’da M. Luther tarafından da 1530 yılında
İncil, Almancaya çevrildi.
Bu cesaretli girişimler sayesinde Batı, kutsal kitaplarının ne dediğini,
ne demediğini öğrenmiş oldular.
Bunlara karşı çıkan Vatikan ve kutsal
ruhban sınıfı eski gücünü kaybederken hurafe ve saplantıların da
saltanatı yıkıldı.
Batı bugün medeniyeti yakalamışsa, bunu İncil’in kendi dillerinde okunup anlaşılmasına borçludur.
Peki, Vatikan ve Batı’da durum bu iken bizde durum nedir?
Biz Türkler bu konuda neredeyiz?
Biz Türkler, yıllarca Kuran’ın ne dediğinden ziyade nasıl
süslü yazıldığını, nasıl yanık yanık okunup bir müzik söylentisi
yapıldığıyla ilgilendik.
Süslü Mushaf torbaları içine hapsederek
evimizin en yüksek köşelerine astık,
O’na saygısızlık etmemek adına,
O’nun asılı olduğu odalarda ayağımızı uzatıp yatmadık bile.
Sonuç:
Ortada değil mi?
Mukabeleler yaptığımız, Kuran okuma sohbetleri düzenlediğimiz bir toplumun, içler acısı sosyal ve ahlaki dökülüşünü görmüyor muyuz?
Biz yıllarca Kuran’ın fiziki yönleriyle ilgilenip, içeriğini
anlamadığımız, bizlere ne dediğini ve neyi demediğini bilemediğimiz için
yıllarca imamların her dediğini; Kuran sanan ve doğru kabul eden bir
sosyal sınıfa dönüştük.
Lüksü, gösterişi, emanete ihaneti, çevreye saygısızlığı,
kamu malını har vurup harman savurmayı, yetim ve kul hakkı yemeyi din
olarak bildik.
Sakın ha itiraz etmeyin.
Çevrenize bir bakın kimlerin ne söylediğini ama ne yaptığını görmüyor musunuz?
Biz Kuran’ın ne dediğini anlamaya: Avrupa’dan tam 400 yıl sonra erişebildik.
Anladınız mı bayanlar, beyler!
Tam 400 yıl sonra.
Demek ki biz Türklerin 400 yıllık bir kaybımız var.
Kuran, lider Atatürk’ün emir ve önerisi ile 1929’da Türkçeye çevrilebildi.
O güne kadar din adına her türlü sahtekârlığı yapıp
halkı kandıran din Tüccarları, ellerinden ekmeklerinin alınmasını
içlerine sindiremediler.
Onun için de Atatürk’e etmedikleri hakaret,
küfür ve iftira kalmıyor.
Eyyyy Kuran’ın Türkçesini bir kez okumayıp dinci tarikat ve cemaatlerin
pençesine düşen zavallılar.
Ne olur şu kutsal kitabınız ne diyor bir
kere okuyunuz.
Atatürk düşmanı din tüccarları, Atatürk o kadar gerçek ve
doğru ki, yattığı yerden ve 81 yıldır da konuşmamasına rağmen sizleri
yeniyor.
Esen kalınız.
1 yorum:
Dininizi iyi Öğrenin, ona göre yaşayın. Yoksa Yaşadığınızı Din Zannedersiniz. Hz. Ömer (r.a.)
Yorum Gönder