VATANDAN COĞRAFYAYA
Ali Alparslan
En zor tarih yazımı, yaşadığımız zamanın yaşayanlar tarafından yaşanılan zamanda yazılmasıdır.
O sebeble insanların yaşadıkları zamanlardan evvel yaşananların az veya çok bir zaman sonra yazılmasına tarih diyoruz!
Yaşanılan zamanı yaşanan zamanda yazmak ve yorumlamak ise bilimdir.
Bilim bir bütündür, oluşum süreci uzun bir zamandır, o sebeble son durumu başlangıç halinden soyutlamak kesinlikle mümkün değildir.
Geçmiş hadiseleri yeni olaylara bağlayamayan toplumların sosyolojisi olmaz, öyle olunca da siyaset de olmaz.
O sebeble coğrafya hem tarih hem de etnolojinin dayandığı önemli ve eski bir bilim dalıdır.
Coğrafyası olmayan toplumların vatanları da olmaz, işte bu yönü ile coğrafya aynı zamanda kültürel ve toplumsal aydınlanma penceresi olduğu için toplumlara nefes aldırır yaşamalarını sağlar.
Toplumları kültür coğrafyalarından ayırdığınız zaman nefes alamazlar, bunalıma düşerler ve arkasından arızalar meydana gelir!
O sebeble devletler milletin coğrafyasına sahip oldukları müddetçe bunalımsız ve olaysız yaşarlar!
Biz Türkiye Türkleri bin yıldan beri bu coğrafyadayız, bunun da ötesinde o bozkırlar Asyası’nda işin düşünce ve proje safhaları da mevcuttur!
Efsane dediğimiz muhayyel tarih düşünceleri o sebeble masal değil, projedir!
Görüyorsunuz ki Anadolu’nun herhangi bir yerindeki dağ-ova-bayır veya yerleşme alanı adı Türk coğrafyasının en az beş yerinde vardır!
Elbette bu kültür veya gelenek bir anda ve bir zamanda ortaya çıkmamıştır, bu iş tamamen bir tarihi vakıadır ve kültür tarihi hemencecik işin yaşını başını ortaya çıkarır!
Coğrafyadan uzaklaşmak toplumları ne derece yabancılaştırır, bu iş tartışmalıdır, elbette noksanlıklar ve parçalar hissedilmektedir, lakin parça bir yanardağ artıkları veya gezegen parçalarından farklı değildir, aslı ve esası aynıdır.
Cumhuriyet devrinde Anadolu Türklüğü gerçekten kabuğuna çekilmiş bir toplumdu, hatta siyaseten söylenen sloganlar sanki bir hayat tarzı olarak benimsenmiştir.
İlginçtir ki Türkiye 2.Dünya Savaşı’ndan sonra güvenlik gerekçeleriyle sömürgeliği kabul etmiştir, yani açıktan ve fazlasiyle batının sömürgesidir.
Üstelik kendi medeniyet dairesinden ayrılmış, kendi coğrafyasını tanımayan ve bilmeyen nesiller sömürge eğitim sistemi içinde varlığını oluşturmuş, Anadolu’nun tertemiz keçi sütü yerine ilk okullarda sömürge alameti olarak devlet tarafından Amerikan süttozu sütü verilmiş ve âdeta nesiller uyutulmuştur.
İşin ilginç yanı bize çirkin gösterilen medeniyet unsurlarımız içindeki o dünya da uyumaya sevkedilmiştir.
O sebeble uzak düştüklerimizden de bizlere “Gelin aklımızı başımıza toplayalım” demeye cesaret bile edilememiştir.
1974’de ABD Başkanı Suriye’ye gelmişti, gazeteler büyük manşetlerle “Hatay bize verilecek” diye yazıyorlardı.
Halep’de bir kahvehanede Türkçe-Arapça karşımı bir dille aynı şey tartışılıyormuş, kulak misafiri olduk, Arap bir ihtiyar ”Siz bu derece serseri, Türkler de bu derece alakasız olduğu müddetçe bırakın Hatay’ı almayı elinizdekini de kaybedersiniz.
Bir gün oraları vereceklerini zannetikleriniz gelir ülkenize oturur.”
Benzer şeyleri Kıbrıs Olayları sırasında Yunanistan ve komünist devirde Bulgaristan’da da duymuştuk, ki şu zamanda Ermenistan da böyledir.
Önemlidir ki bizim Halep’de bulunan tehcir Ermenileri’nin rüyalarını Ermenistan değil Türkiye özlemleri işgal süslüyor!
İşte bizler için coğrafya ve onların da coğrafyası!
Ne diyebiliriz devletine ihanet etmeyen herkesin coğrafyası burası!
Geçen gün ATV’de bir röportaj gerçekleştiriliyor.
İki akrabadan biri Akçakale diğeri Telabyad’a telefonun ucunda; Telebyadlı bakın ne diyor: ”Türkiye bizi kurtarsın bizler Türkçeyi unuttuk, Arapça öğrendik, birlikte yaşıyoruz, ama herkes kendini biliyor.
IŞİD geldi huzurumuzu bozdu, PYD geldi çocuklarımızı ve kadınlarımızı götürdü, mallarımızı elimizden aldı.
Ne olur yetişin!” İşte bu yakarış da coğrafyadır, siyasi hudutlar coğrafyaları ayıramıyor!
Dirilmiş bir ideoloji ve yeni bir çizginin üzerinde duruyoruz.
Bir tarafta akrabalarımız, bir tarafta medeniyetimiz, insanlarımız, adları bile Türk olan dağlarımız, şehirlerimiz, kasabalarımız!
Bu adları Çanakkale’de şehid künyelerinde de sıralanmış olarak görürüz.
İşte vatan işte coğrafya!
Tarihe değil coğrafyaya dönüyoruz!
Muhabbetle.
http://www.ulkucukadro.com/2018/12/67067/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder